Ray Charles Robinson yani Ray Charles, Albany,Georgia’da doğmuştur(23 Eylül 1930). Ray Charles, «soul» müziğinin gelişmesinde payı olan en önemli müzisyen olarak bilinir. Her ne kadar Sam Cooke ve Jackie Wilson gibi şarkıcılar da bu tarzın ilk temellerini atmak için büyük çabalar sarfetmiş olsalar da, Charles, 50’lerde işçi türkülerinin seslendirmelerini, önceleri çağdaş cazdan ve blues’dan, 60’larda da kasaba müziğinden pek çok yeni tat katıp zenginleştirerek, siyahî pop’undan yeni bir müzik alanı yaratmak adına diğer tüm müzisyenlerden daha fazlasını yaptı.
Onun bir de şarkı söyleyişi vardı; tarzı 20. yüzyıl icracıları arasında belki de Elvis ve Billie Holiday ile beraber en duygusal ve kolayca ayırdedilebilir olanıydı. Charles iyi bir düzenleyici, topluluk lideri ve klavyeciydi aynı zamanda. Yine de, 1950 ve 60’lardaki işlerinin parlaklığı, vefatından bir sene öncesine kadar sık sık kayıt yapmasına ve sahne almasına rağmen 60’ların ortasından sonra çok az sayıda klasiğin altına imza atabilmiş olduğu gerçeğini gizleyemiyor.
Göz tansiyonu nedeniyle altı yaşından beri kör olan Charles, sağır ve körlere eğitim veren okulunda beste çalışmaları yaptı, pek çok çalgıyı çalmayı öğrendi. Henüz ilk gençlik yıllarında ebeveyni ölmüştü, o da birikimlerini 1947’de Seattle’a taşınmak üzere harcayana kadar Florida’da müzisyenlik yaptı. 1940’ların sonlarında Nat Cole ve Charles Brown’dan izler taşıyan, hoş bir pop/ritim ve blues (R&B) yapıyordu.
«Baby, Let Me Hold Your Hand» 1951 yılında ile ilk En İyi 10 başarısını yakaladı. Bu dönemdeki çalışmaları, gelecekte tomurcuklanmaya başlayacak becerilerin habercisi olsalar da, ileride yapacağı klasikler kadar beğeni toplayamayacak ve ağır eleştirilerden payına düşeni alacaktı. 50’li yılların başında Charles, Lowell Fulson ile turladı, Guitar Slim ile çalışmak için New Orleans’a gitti ve R&B yıldızı Ruth Brown için bir toplulukta görev aldı, müziği de bu gelişmelerle daha da sertleşti.
Ünlü müzik yapımcısı Ahmet Ertegün’e ait Atlantic Records ile çalıştığı ve yılların kazanımlarını somutlaştırmayı başardığı dönemde -1955’te 2 numaraya kadar çıkan «I Got A Woman» gibi- Charles aradığı sesini buldu. Bu şarkı ilkel seslerin ne kadar iyi kullanabildiğini göstermesi açısından sanatçının önemli eserleri arasında yar alıyor. 1950’lerde Charles adına o zamanlarda «soul» denmeyen, duygu yüklü bir dizi R&B klasiğine imza atarak ilerisi için bir anlamda temelleri atmış oluyordu. «This Little Girl of Mine», «Drown in My Own Tears», «Hallelujah I Love Her So», «Lonely Avenue» ve «The Right Time» parçaları zamanın müzik camiasında büyük yankı uyandıran, hâlâ da zevkle dinlenilen eserlerindendir. Ama Charles’ın pop dinleyicilerinin de dikkatini çekmesi için, yakarma duyguları hissettiren seslendirmesiyle kilisenin beğenisini kazanmanın yanı sıra klavye sesleriyle ’rock’n roll’ ruhu da taşıyan «What’d I Say»i yapması gerekecekti. ABC plâk şirketine geçeceği için Atlantic ile yaptığı son işlerden olan bu çalışmayla ilk kez pop müziğin En İyi 10’una dahil oldu. Kayıtlarının sanatsal denetimini daha iyi yapabilecek olması, ABC şirketinde Charles’ı en çok çeken özellik olacaktı. Bu fırsattan 60’ların başlarındaki «Unchain My Heart» ve Atlantic’teyken geliştirdiği R&B tarzını birazcık cilalayarak yarattığı, şöhretini pekiştiren «Hit the Road Jack» gibi çalışmalarda ustaca yararlanmayı bildi.
1962’de listelerde zirve yapan «I Can’t Stop Loving You» geldi, kasaba ve vestern müziğine yönelip pop dünyasını şaşırttı. Albümü, hiçbir R&B albümünün satmadığı kadar çok sattı. Tarz değişikliği belki de kimseyi şaşırtmamalıydı, Atlantic şirketiyle çalışırken de David Newman ve Milt Jackson gibi isimlerde doğrudan caz müziği yapmış, müziğinin çok yönlü olduğunu göstermişti.
1960’lı yılların ortalarında Ray Charles, tanınmışlığının belki de zirvesindeydi. «Busted», «You Are My Sunshine», «Take These Chains From My Heart» ve «Crying Time» gibi beğenilen şarkılar yazdı. Ne var ki eroin nedeniyle tutuklanmasıyla bu süreci duraklattı. Sahnelerden bir sene uzak kaldı, kaldığı yerden devam ettiğini ilân ettiği çalışma ise 1966’daki «Let’s Go Get Stoned» oldu. Bu dönemde sıklıkla telli çalgıların düzenlemelerini kullanarak pop ezgilerine yöneldiği için rock ve ’soul’ tarzından giderek uzaklaşıyordu, bu da dinlemesi kolay müziği sevenlerin hoşuna gidecek çalışmalar yapma niyetinde olduğunu düşündürüyordu.
Charles’ın rock akımına etkisi ortadaydı: özellikle Joe Cocker ve Steve Winwood ona çok şey borçlular, Van Morrison gibi devlerin işlerinde de sözlerinin yankılarını açıkça dinlemek mümkün. Seslendirme gücü yarım asırlık sanat yaşamı boyunca neredeyse hiç azalmadı. Ancak şu bir gerçek ki; 60’ların sonlarından itibaren kayıtları pek çok seveni için hayal kırıklığı yarattı. Milyonlarca dinleyicisi onun eski, 1955’lerdeki, 1960’lardaki ’soul’ müziğine dönmesini özlemle bekledi. Ama Ray Charles bu tarzda eserler yaratmaya yeniden kalkışmadı. Tutkusu pek çoğunun sandığının aksine ortaya karışık pop müzikten ziyade caz, kasaba müziği ile harmanlanmış, kalıcı eserler yaratmaktı. Kimi zaman listeleri salladı, hayır etkinliklerinde görev alabilmek için fırsat kolladı.
1987’de Grammy gecesinde «Ömür Boyu Başarı Ödülü»ne layık görüldü. 7 yıl sonra «A Song for You» ile 12. Grammy’sini kazandı. 90’larda Diyet Pepsi için çok sayıda reklamda şarkı söyledi, yine bu yıllarda Warner Bros. için üç de albüm kaydetti. Verimli çalışmalarını 2000’lerin başlarında da sürdürmeye kararlıydı.
2002 yılında kendi şirketi Crossover’dan «Thanks for Bringing Love Around Again» isimli albümü çıktı, ertesi sene de B.B. King, Willie Nelson, Michael McDonald ve James Taylor’la olan düetlerinin bulunduğu albümünün kayıtlarına başladı. 2003’teki kalça ameliyatının ardından ertesi yaz için bir turne takvimi açıkladı ancak 2004 yılının Mart ayında gösterilerini iptal etmek zorunda kaldı. Üç ay sonra, 11 Haziran’da Beverly Hills’teki evinde karaciğer rahatsızlığına yenik düştü. 73 yıllık gösteri sona ermişti…
2005 yılında Charles’ın yaşam öyküsünü konu alan «Ray» filmi Oscar’a lâyık görülen yapımlar arasında yer aldı. Yönetmen sandalyesinde Taylor Hackford’un oturduğu «Ray»de ünlü sanatçıyı Jamie Foxx canlandırdı.